Yüz görümlüğüm

31 Mart 2011 Perşembe

Alakası yok, sadece biraz Frank Sinatra.

bakma , baktıkça bayıltıyosun.
ben dağılınca kendime gelirim
mızıkçılık yapıp karanlık arka sokaklara atarım seni
sen mızıka çalarsın bana
çok değil
ayıp edelim ayıp şeyler yapalım
yuhlanalım hatta
olsun...
perçemlerim ıslansın sıcacık nefesinle
çirkinleşeyim
ama biz yine de sevişelim sevişelim sevişelim
sindirilmişçesine ürkek
isyan edercesiine ateşli ve de hunharca.
ve de biraz "kabataş"...
ps: bunu yazdığım için kendimden utanıyorum. :$
Bi de Gloria var ki; dinlemeye kıyamadığım.

One More Cup Of Coffee

Bob Dylan'ın şaheserini bi de Eric'den dinleyeyim.

26 Mart 2011 Cumartesi

Cin cin çıkacak, kuş çıkacak.

cambaz cambaz?
ipini çekiyorlar altından
üstüne de abanıp
o çok maytap geçtiğimiz akdeniz'e kıyısı olan
çizme biçimli karga gözlü yüreğini
alacaklar
çalacaklar
satacaklar
yaylım ateşi bile daha acısız
urganı yağlayıp boynuna geçirecekler
hani sevgilinin doyamadığı boynun
hani gecelerce sevgilinin siyah saçlarına konacak bi dal olduğu boynun
bakma o kuşa
alma aldanma
güneşe gölge düşüren gölgeler
sigaranı söndüren gölgeler
kevaşe gölgeler
-bu ne şimdi?
-ne mi? sevişemediğimiz her ana bi vapur dolusu küfür. ölü martılarla beslenen küfürler.
bencil martılar
kanatlarını sana vermeleri bu kadar zor muydu?
şeytana yataklık ederler
ancak şeytanlarıyla sevişirler
ne kadar da bana benziyorlar di mi?
şeytanım benim
cambazım
canbazım
ne de çok adın var senin öyle
tıpkı bensin ben ki tıpkı senim
duyuyor musun beni kırmızı zebram?
duymazsın tabi
şeytanınla şevişirken attığın çığlıklardan sağır olmuşsun
ama bi türlü de sağ olamamışsın
yazık.
yazıklar ki hep bi kazık
bi benerci kadar olamadım olamadın olamadık demek
yazık olmasın da ne olsun
perdesiz pencerelerden heraklit'i izle
"iyi bak yıldızlara, onları belki bi daha göremezsin"
ah nazım vah nazım
"sen ki, ya bi köşe başında kan sızarak kaşından gebereceksin, ya da bi darağacında can vereceksin."
hintli delhim
mühim bi rol var oyunumuzda.
oynar mısın?
"benimle oynar mısın?"
rus
taa çin'den finlandiya'ya dek
rulet
kazanan özerklik kazanacak
en azından artık cesetleri toplu gömülmeyecek
kokulu mumlarla dans edebileceğiz arkalarından belki de
zincirim yok bağlayamıyorum hiç bişiyi birbirine
seni bana, beni sana
beni onlara
beni bu atmosfere
newton özür diliyor
çekmiyorken yer artık bizleri
kaçışın yok newton
bu saatten sonra yapabileceğin tek şey biraz radiohead dinlemek
sayın evren artık gerçekten big bang'lemelidir kendini
için için
yıldızlardan "bağımsız devletler topluluğu" oluşturamadığı
yüce ay'ın müritlerini yok saydığı
için
iç'ini boşalttığı
için.
                                                      Kendim misin Oh-Dae-Su?

18 Mart 2011 Cuma

dar vajinalı arap atı(eski bişi)

çıplak kadınlar müzesi'nin kapısındayken yazdığım kanserojen satırlardaki sözcüklere "siyah" dumanımı üfleyip
nikotin cehennemimde Kafka'nın şaşı gözleri , Niçe'nin pala bıyıkları ve Bukowski'nin inmeyen çük beyniyle seviştim.
Meyve'm şehvetli , doymak bilmeyen bi' orospu oldu !

bu gece planlı tüm ihanetleri kalbimin cam kavanozuna tıkıp , üzerlerine tuz serptim
damarlarım kahramanım oldu , bu kuleden sarkıtıp inerken
jiletimin akdenizine köpek balıkları girdi
sütüm kesildi ! yüzüm kesildi ! 
yılmadım
kararlıyım , ritim duygusu gelişmemiş bu gezegeni sikip kaçacağım
kaçarken kendimi de alet çantama çivileyeceğim
antichrist in değiştirecek kaideler doğrultusundaki ahlakın şaha kalktığı bu anda
dozajı artırılmamış tüm hayatları çekip alacağım dar vajinalardan
kara kara kazanlar da pişireceğim akıtamadığım özsularım
çıtır çıtır yanacak ateşe düşen kan damlacıklarım
ömrün çaldığı tüm gizli içtenlikleri "siyah" küvetime akıtacağım
devrilecek daha ilk yarışta , tek yazılan anası babası belli "arap atı"
nükleer santral yerleştirilmiş ağızlardan akan , tüm küflenmiş sadakat yeminlerine cam kırıkları yerleştirip 
taşlara "kalp" çizeceğim
'sabaha karşı gelen telefonları açmayın' diye bağıran her yeri kesik sokak serserisiyle içeceğim
ve fukara şehirlerin adlarını teker teker göğsüme dikeceğim
medusa'nın saçlarından çaldığım yılanları zarif kolyemle çiftleştireceğim
acı'nın sonsuzluğunu buğulu kalp oyunlarından çalacağım
mercury'i baştan çıkartıp olup ona 'love of my life' söyleteceğim
'bohemian rhapsody' de zevkin doruklarına ulaşıp

bismillah! no - we will not let you go - let him go 
bismillah! we will not let you go - let him go 
bismillah! we will not let you go - let me go 
will not let you go - let me go (never) 
never let you go - let me go 
never let me go - ooo 
no, no, no, no, no, no, no ...
 
ve 'the show must go on' diyeceğim !

kameralara gülümseyen sahte bi' cennetin kapısından çıkarak ileri ! daha ileri koşacağım !
-bi' bakmışsın nattramn'da çığlıklarıyla bana eşlik ediyor-
kara-kızıl bi' mecrada bulacağım sürtük bedenimi
adem'in müsveddesi olup kahrımdan , ciddi bi' kanama addedeceğim ağlamayı
hiçbir organım kalmayacak tutunmak için uzaya ,
kendimi gök boşluğuna bırakacağım ...


t o

     z l

  a

      ş a 

   r 

          a k  

                    ...

Beni/bizi öldürmeyen şey.Ünlem.

evet dostlar yine güzel bi pazar günü daha. geceden kalma halimizle oturuyoruz süper insan didem'le. bizi öldürmeyen şeylerin ebemizi siktiğini düşünüyoruz. beslenme düzenimizin amına koyuyoruz. istanbul yine içini boşaltmış, kendinden emin tavırlarıyla kara bulutlar gökyüzünü kaplıyolar, çok da sikimizde mi? tabisi de değil.


merhaba: altı ok'tan en kısası, halktan yana olanı.
git otuzuna merdiven daya ariadne, açık pencerenden
saçlarını boyama ev hanımlığını meslekten sayarak
öğretmen dedi ki akdenizli kadınlar hepten maki (ne olacak?)


idrar torbalarına küfrederek kalkmak zorunda olmak. işte en çok bu zamanlarda özlüyorum bebeliğimi. rahatça istediğim yerde istediğim zamanda özgürce çişimi yapabilmeleri. heyhat... uyanıklık sarbışken dört bi yanımı, edgar okumak farz olmuştur!

süt-muz-sigara


17:06 ave maria!


tonbalığı-yedigün portakal-sigara


rock'n roman okumakta süper insanım, ilgilenmemekte benimle.


fakirler bulaşıcıdır. insanlar bulaşıcıdır, ama insani fakirler daha bulaşıcıdır. üçüncü gün bunu öğrendik hobooo. fakirlik maddiyattan öte, manevi bi bozukluktu. bu fakirlerin düşüncelerinde maddiyat önemli yer kaplıyordu.

big trip!


bak yine aklıma geldi amınakoduğumun çocuğu; freddie, sen bu yeryüzünün gelmiş geçmiş en büyük ibnesisin. eğer öyle olmasan bohemian rhapsody gibi bi şarkıyı yazabilir miydin? bilemiyorum.


5 dakikadır aklımda mükemmele yakın bi yazı olduğu halde onu buraya aktaramıyorum. neden mi dostlarım? çünkü yeni başlık resmi beni hipnoz etti. kımıldayamıyorum. kaldım burda.
sevgili camel, sen yoksa bize kapitalizmin bi oyunu musun, açık konuş?


bi bana, bi didem'e.

şizoid kişilik bozukluğu: bu kişilerde; cinsel ilişkiler de içinde olmak üzere, başka kişilerle yakın ilişkiler kurma isteği yoktur, adeta duygularını söküp atmışlardır ve tüm bunlar toplumdan kopmalarına yol açmıştır. şizotipal kişilik bozukluğu tuhaf düşünceler ve davranışlarla kendini gösterir. bu kişiler, birbiriyle bağlantısız bi biçimde konuşur, bazen de gizli güçleri olduğuna inanırlar. yakın ilişkiler, bu kişileri rahatsız eder. bu kişilik bozukluğunun, şizofreninin daha hafif bi biçimi olduğu düşünülmektedir.

sınırda kişilik bozukluğu: duygusal dengesizlikle kendini gösteren bi hastalıktır. bu hastalığın görüldüğü kişiler, genellikle dengesiz ve ilişkileri sürdürebilme yetisi olmayan kişiler olarak düşünülür. bu kişiler, intihar ya da kendini sakatlama girişiminde bulunabilir. alkol ya da ilaç bağımlılığı, depresyon ve yeme bozuklukları da yaygın olarak görülür. bla bla bla...asdadfddsgf



bugün izmaritleri takip etmeyi düşünüyoruz.


bugün küfrediyoruz. bizi buraya getirenlere, bizi burdan alıkoyanlara, bizi burdan sürenlere, hapsedenlere. yaslı gitmişik fakat şen gelmişik. nah şen gelmişik!

yani demem o ki pos bıyık, burdan sağlam çıkarsak büyük ihtimalle o übermensch olayı gerçek olacak. valla bak. alıcam elime değneği, artık mağaraya mı yerleşirim, dağlarda mı dolanırım bilinmez. birtakım şeyler olacak.


soba borusuna takılı bi çamaşır asacağı gibi duruyor karşımızda dünya, yani çamaşır olmadığı için hiçbir işe yaramayan bi fazlalık bi görüntü kirliliği gibi gibi.


bi gün, hayatıma etkiyen her şeyi düzelteceğim. o zamana kadar da "edit"lemiyorum bunu. aptal o kadarını biz de anladık. hem hangimiz birazcık postmodern değiliz ki?


oluyor bazen böyle şeyler.


orası neresi burası bi ruhi. is there anybody out there?

?
?
?